`Sözün bittiği yer `de değilsek de, sosyal medyanın artık hayatımızın bir parçası olması imkânıyla herkesin söyleyecek birçok sözü olduğu için, sözün gücü ve etkisi her geçen gün daha bir azalmaktadır. İşte bu ve buna benzer başka nedenlerle sözün tesirsizliğinin tersine hâl, iş ve eylem sürekli değerlenmekte, önem kazanmaktadır. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? (Saff, 2 ve 3) ilâhî uyarısı da eyleme ebedî bir vurgu sayılmalıdır. Dünyanın hiçbir dili, anlama-anlatma, öğrenme-öğretme bağlamında `hâl dilinden daha etkili, daha işlevsel olmamıştır, olmayacaktır... Üstelik nebilerin, velilerin ve bilgelerin de hayat tarzı, terbiye yolu-yöntemi bu değil midir?
Aşağıdaki örnekte olduğu gibi, bu kitapta, `EN SEVGİLİ(sas)`den günümüze değin `hâl dili` ile konuşanların hayatlarından hâller, edimler ve eylemler vardır...
Seyyid Ahmed Rıfâî; orta boylu, nûr yüzlü, buğday benizliydi. Saçları siyah, sakalı seyrek, alnı açık ve genişti. Gözlerine sürme çeker, sürekli gülümserdi. Beyaz gömlek giyer, pirinç unundan ekmek yaptırıp yerdi. Misafirler için verdiği yemek hâricinde başka bir şey yemezdi. Yemeği soğutarak yer, misafirsiz iftar etmezdi. Kendisine ait misafir konağı, her gün dolup taşar, günde iki öğün yemek çıkardı. Yolda her rastladığı kimseye.