Bir okuyuşta kendini ele verdiği ölçüde gizemini koruyan şiirler vardır. Öyleleri de vardır ki, ilk dizelerinde alınamayan tadı, kitabın ortalarında ya da sonlarına doğru, hatta en son dizesinde verir. Muslu’nunkiler o türden.
Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Türk Dili dergisinin yazı kurulunda birlikte çalıştığımız yıllarda Ceyhun Atuf Kansu’dan öğrendiğim bir yöntemdir; kapağında “şiir” yazan her kitabı baştan sona okumadan geçemem. Muslu’nun şiirlerinin tadını ortalarda vardım.
“Şairler” başlıklı şiirine gelmiştim ki, durdum. Özgünlük adına şiiri sözcük çamuruna boyayanlardan başkaydı söylemi. Moda sözcükler kullanarak şiiri çağdaşlaştırdığını sananlarınkinden de başka. Hele Türkçeyi öteleyerek yabancı ağzı kullananlarınkinden bambaşka…
Muslu, Karacaoğlan soyundan geliyor; “iki kapılı handa Veysel’in izinden yürüdüm / onca aşkın sultanıydım kendime geçti hükmüm” o soyu sürdürdüğünü belli ediyor. Şu dizesiyle bunu doğruluyor da : “benim yerimde Karacaoğlan olsa da / yenik çıkardı aşk meydan savaşından”. Evrenselliğe de bu bağlamda ulaşma çabasında: “ne ezgiler dinledim anadilime yabancı / hangi dilde olursa olsun değişmiyor acı”.
Söyleminde sapma yok Muslu’nun; doğrudan söylüyor söyleyeceğini Şair, “ömrünün celladını yüreğinde gezdirmeli/ deyip, ekliyor, “her şair, doğduğu topraklarda ölmeli / yetim bıraktığı dizelerin içine gömülmeli” diyor, az şey mi bunu söylemek?...