Ya ruhumuz? Onu neden şımartmıyoruz? Mesela beş vakit namaza ek olarak gecenin en bereketli anında Yar-i Sadık’a açıversek içimizi… Dilimizden dökülüverse muhabbet sözcükleri… Muhtaçlığımızı, acizliğimizi deyiversek Kadir olana… El bağlayıp duruversek huzurda… Rükûda eğilirken eğriliklerimiz doğruluverse… Secdede burnunu sürtsek azgın nefsin… Ruhu şımarttıkça şımartsak…
Ramazan’ı beklemesek mesela orucun bizi tutması için… Pazartesi perşembeyi de fırsat bilsek… Elimiz, ayağımız, dilimiz tutuluverse oruçla, günah işlemesek… Hep misk gibi koksa ağzımız, kalkanımızla yaşasak… Ruhu şımarttıkça şımartsak…
Ruh diyorum. Şımardıkça rıza merdiveninde ilerlemez mi? Şımardıkça öteler ötesine yükselmez mi? Şımardıkça nefsin suratına bir şamar inmez mi? Şımardıkça Yaradan’dan üns esintileri gelmez mi? Yaradan sevildiğini bilmez mi? Sen seversin de O *Vedûd* sevmez mi?