Her şey Çıkrıkçılar Yokuşu’nda, antikacı Efraim’den alınan, o eski fotoğraf makinesiyle başladı… Oğuz Karaçay, antika Vorglander’in içinde unutulmuş, çeyrek yüzyıllık bir filmden basılan tek kare fotoğrafın, kendisini nerelere sürükleyeceğini asla tahmin edemezdi. Fotoğraftaki dinsel temalı garip binada yaşananları öğrenmek adına yaptığı araştırma, kendisini Toroslardaki o korkunç sırra sahip yaşlı dervişe götürdü. Derviş Salih’in vicdanına yüklediği görevse kişiliğinin kesin bir metamorfoza uğramasına neden oldu genç adamın. Öğrendiği gerçeklerin ardından Oğuz Karaçay, artık bambaşka biriydi.
Yıllar süren değişim ve hazırlık döneminin ardından, kendisini onlarla mücadeleye adadığı düşman; Ortaçağ’da hasta ruhlu bir şövalye tarafından kurulmuşken, günümüzde dünyanın en büyük, en sapkın ama aynı zamanda en zengin terör örgütüne evrilmiş, kan ve ölümden oluşan dehşet denizinin sorumlusu Gölge Kardeşliği’ydi. Üstlendiği ölümcül görev onu önce Rodos’a, ardından da Madrid’e sürükledi. Nihayet Toledo’ya ulaştığında, tarihin yaşayan en kanlı ama en organize tarikatının eşiğinden içeri ilk adımını atmak üzereydi. Bin yılda, milyonlarca insanın ölümünden sorumlu Gölge Kardeşliği, bu kadim kentte, sonuna dek açılmış karanlık dev bir ağız gibi genç adamı bekliyordu…