“Korku insanı un ufak ediyor. Karartıyor, hiçbir şeye bir anlam bırakmıyor. Korku sanki kendi karanlığında uluyan bir kurt. Bu ses tüm anlamları bastırıyor. Sonra en ağır donanımıyla gelip tüm ruhları yakıp yıkıyor. Bireyler, toplumlar, topluluklar onun ağında inim inim inliyorlar. Korku, korkunç bir ana, ne korkunç çocuklar doğuruyor! Kin, nefret, öç, hınç, aşağılama bu anadan doğuyor. Bu duygular insanı cesaretin, sevmenin, umudun, inancın kucağından uzak tutuyorlar. Korku öyle kör ediyor ki herkesi, öyle sarıyor ki ruhları, kimse onsuz yaşayamaz oluyor. Yaşadıklarıysa ölümden başka bir şey değil, öldürmekten başka bir şey değil”
***
“A bir türlü kavrayamıyordu, nasıl oluyor da kendi halinde doğal olan bu korku, insanın içinde bu yıkıcı güce ve donanıma ulaşabiliyordu? Tarihin ağzına dek dolu bir kan fıçısı olmasını nasıl açıklayabilirdik? Günümüzü nasıl bağışlayabilirdik? Kahramanların ne büyük korkaklar olduğunu nasıl göremezdik? Kendimizden başlamalıydık. Hergün yeniden kendimizden başlamalıydık. Bu bulaşıcı illeti kendi içimizde karantinaya almalıydık. Biz biribirimizle değil korkumuzla savaşmalıydık. Aptallık için yüksek bir zekaya mı sahip olmak gerekiyordu? Akıl alacak gibi değildi tüm bunlar!”