Melali yüklenmiş bir şairle karşı karşıyayız. Fakat şairin kalbinden yansıyan melankoli sadece öznel akıbetlerden kaynaklanmıyor. Toplumsal olandan yansıyan hüzünler de kuşatmış duyuş ve düşünüş evrenini. Bu anlamda, Ahmet Haşim’den ziyade Yahya Kemal’e uzanan bir çizgiyi takip ediyor Hayrullah Eraslan. Özdeki bu diri çizginin dışında, göçler, ayrılıklar, hasretler, masumiyetler, umutlar, yakarışlar, haykırışlar, ağıtlar, aşklar… velhasıl her türden masumiyetler dize dize dökülüyor Eraslan’ın şiirinden…
Göçer Bir Şehir
Bir tarih yazılır
Talihsizliğe belge
Yılların dili sürçer haksızlığa perde
Bir ova dağ olur, zulmün kara gölgesinde
Ozan dertli söyler türküsünü
Duyulur bin bir bucakta
Uzakta bir kız ağlar
Nice rivayetler ardından
Babasının katilini sorar
Ağlar ahali hıçkırığını duyurmadan
Sonra akbabalar, baykuşlar uçuşur etrafta
Issız şafağın söktüğü bir anda
Kokuşmuşluk duyulur, hissedilir zamanla
Kız gelin olur duvaksız
Kızıl gecenin karanlığında
Ağıtı beste olur
Hıçkırığı nağme
Bir yetim doğar kenar bir mahallede
Gece gelen sarhoş kabullenir gördüğü yerde
Göçer bir şehir bilinmez hangi yerde