Kurnazlığa aklı ermeyen ya da kolaylıkla aldatılabilen insanlara *saf* demek olağan bir durum. Keza hiçbir art niyet düşünmeksizin kendini ifade edenlere de *saf* denmesinde bir beis görülmez.
Edip Kuzu da nevi şahsına münhasır özellikleriyle bu saflığı mayasında barındıran biri. Bazı insanlar uygun koşullar oluştuğunda önceki görünümlerinden eser kalmamacasına yüzlerindeki maskeyi, üstlerindeki libası hızla atıverir. Edip Kuzu ise gerek içine düştüğü müşkül durumlarda gerekse karşısına çıkan fırsatlarda kendi varlığına yani varoluşuna uygun bir davranış ve söylem birliği içinde olur. Aldatılması, hor görülmesi onda bir öfkeye, intikama yol açmaz. Bilakis kendisini gözden geçirmesine, yenilenmesine vesile olur.
Edip kuzu, toplumdaki çıkarcı ilişkilere, maddi dünyanın insanlar üzerindeki tahakkümüne tanık oldukça çareyi kendi dünyasına çekilmekte, rüyasında beliren *ışığın* ardına düşmekte bulur. Öyle ki, ulaşmaya çalıştığı *ışık* onu doğanın ortasına sürükler. O bu sürüklenişten rahatsız olmasa da yaşadıkları üzerinden sorgulamalarını ise sürdürür.
Kentin kalabalığı arttıkça adeta yalnızlığı da katmerleşen insanların doğayla bütünleşme özleminin hikâyesidir Gizemli Budala.