Anlamın cenabeti, mantığımızın ve ona sarkan cüzzamımız olan uzayın nefsine boyun eğmenin sahiciliğidir. İçimizdeki ayrı iki ses, iki ayrı yerde duramayacağını, sadece bir tek yerde kendini temsil edebileceğini anlayarak birbirinden ayrılırken düşünsel hegemonyamızın intiharında hakemlik yapan ölüm de aramızdan çekilip gitmiştir. Bizden başka kimse kalmamıştır. İnsanlık adına doğallaşan bu tezata yaslanmanın çelişkisi, onu hayata getiren bütün serseriliğin şartlılığı estet saflığımızı ceninimizin vitrinine sokar. Herkes doğmamanın ve gitmemenin hızla kendisine yaklaştığı gamsız bir modaya varır. Ölmüş olmayı bile tercih edemeyeceğimiz bu meçhûlün sanrısı bizim kendimizi işgalimizdir.
Kimse bizi üzemez, madem öleceksek.
Şehir öyle uyanmalı ki, kimse farkına varmamalı ikimizin. Seninle konuşmamızın kimseye faydası yok oysa, bizim şu an paylaştığımızda gizli olan gelecek bizimle olması içindi.