Tükendi
Stok AlarmıGirişimcilik hem toplum hem de insanlığın ilerlemesindeki itici gücü oluşturmaktadır. Tarihsel süreç içeresinde girişimciler kendilerine her zaman yer bulmuşlardır. İnsanların ticari faaliyetlere başladığı, para gibi değişim araçlarını kullanıldığı andan itibaren girişimciliğin varlığından söz etmek mümkünüdür. Dolayısıyla girişimcilik dinamik bir kavram olarak hem mevcut şartlara uyum sağlamış hem de bu şartların dönüştürücü etmenleri arasındaki yerini almıştır. Girişimciler ilk zamanlarda kaynaklara yön veren, onları toplum yararına kullanan kişiler olarak ele alınmaktaydı. Ticari kâr elde etme ise sonraları kavrama dâhil edilmiştir. Bir noktadan sonra girişimciler üretim kaynaklarını elinde tutan, toprak sahibi ve işveren olarak anılmışlardır. Girişimcilerin yaptıkları işler doğrultusunda kâr veya zarar edebilen ve dolayısıyla risk alan konumda olduklarını ilk olarak 18 yüzyılda ekonomist Richard Cantillon belirtmiştir. Günümüzde olduğu gibi girişimciler sadece sermayeyi elinde bulunduranlar değil, sahip oldukları fikirler ve deneyimler ile başkalarının kaynaklarına yön veren ve değerlendirenler olarak da anılmaktadırlar. Özellikle coğrafi olarak yapılan keşiflerle ticaret alanlarının genişlemesi ve yaşanan rekabet ile sanayi devrimi ve bilimsel bilginin üretimde ön plana çıkması, girişimciliğin bilimsel yöntemlerle gerçekleştirilmesinin önünü açmıştır. Girişimcilik literatürüne katkı yapan bir diğer önemli isim iktisatçı Joseph Alois Schumpeter’dir. Tanıma risk almanın yanı sıra inovasyon kavramının da dâhil edilmesini sağlamış; girişimciyi yeni ürün, pazar, hammadde ve yöntemler geliştiren, bunları farklı kombinasyonlarda kullanarak yenilik ortaya çıkaran kişi olarak ele almıştır. Günümüz bilgi toplumu çerçevesinde girişimcilik kavramı da sürekli olarak güncellenmektedir. Bu bağlamda girişimciliğin farklı alanlarda ele alınış şekilleriyle çeşitli başlıklarda ve yaklaşımlarla sınıflandırıldığını görmekteyiz.