Büyük toplumsal olaylar meydana gelip, toplumun tüm kesimlerinde derin etkiler yarattıktan sonra kendilerini bir anlamda "tarihin kollarına" bırakır. Ünlü bir düşünürün dediği gibi normal dönemlerde "yirmi yılda" gerçekleşecek olaylar, adeta "yirmi günde" toplumu sarsarak yaşanırken, sonuçları da değişik biçim ve yöntemlerle tartışılmaya başlanır. Bununla birlikte, bu sürecin hemen başlarında; yaşayanlar, yaşamış olduklarının heyecanı ile kimi "öznel" yorum ve tanıklıklarda bulunup, gerçeğin sadece bir yüzünü yansıtacak, bundan sonradır ki, yaşananlar tarihin nesnel, eleştirel labirentlerinden geçerek, gerçek anlamda "tarihsel olgu" şekline bürünecektir.
Geçen yaz başında tüm Türkiye`yi sarsan Gezi Parkı Olayları için de artık böyle bir süreç başlamış bulunmaktadır. Şüphesiz olayları yaşayanlarla, dışarıdan değerlendirenler, aydınlar, siyasetçiler ve diğerleri.. süreç içinde çok farklı değerlendirmelerde bulundu. Kimi destekçinin yorumu sağlıklı bir nesnelliği yakalarken kimisi de yüceltmenin uç noktalarına ulaşarak ütopik yorumlar yaptı. Ne ki, toplumun gelişim yasalarından bihaber birçok siyasetçi ise muhalefetini belirsiz ve yüzeysel bir komplo yumağının ardına sığınarak yaparken, ayaklarının bu yumağın iplerine dolanmasından kaçamadı.
Peki, gerçek neydi? Bu gerçeğe ulaşmak için atılacak ilk adımlar nelerdi? İşte sizlere sunduğumuz bu "ilk" sayılabilecek rapor, Gezi Parkı gerçeğini insan hakları hukuku ve siyasilerin bu süreç içindeki söylemlerini esas alarak "Ne?" sorusunu değil, "Nasıl?" sorusunu sorarak, cevaplarını da tartışmayı hedefliyor.