Geyikli Dağ’ın geyikleri çoktan yitip gitmiş halılara dokunmuş, türkülerle çağrılmış rüyalarda rüyetlerde görünüp kaybolmuşken Zehra, muhayyel bir geyiğin sırtında dağı, içinin içini dolaşır. Olmayan bir dünya ile olanı birleştirerek hayatın izlenimini değiştirir; olmayan geyikleri dağa, artık yaşamayan varlıkları kasabaya çağırır, mahalleyi düşle mayalar. Muvaz’a âşık olur. Aşkın yarattığı zaaflarla kendini kaybedip bulur, şaşkınlıklarla dünyayı yeniden ama her seferinde daha derinden keşfeder. Zehra bir ressam, hem de bir hikâyecidir. Dağını, ormanını, denizini, kasabasını, sevdiği oğlanı yeniden yeniden yazıp çizer; kâğıda, masaya, duvara, diline, dişinin arkasına, memesinin altına, karnına, kasığına…