Şehre herkes yakışıyor şimdi. İşportacı delikanlılar, tuzu kuru tüccarlar, öğrenciler, dilenciler ve yalancılar. Şehre bir ben yakışmıyorum. Çünkü, sensiz bir şehrin toprağında ayak izim öksüz duruyor. Sensiz, penceremde gün ışığı mahzun. Sanma ki yolcular sadece bavullarını alarak giderler bir şehirden. Giderken bana verdiğin güvercin ürkekliğini götürdüm, yağmur ferahlığını, kardelen cesaretini…
Kavuşmaya yüzümüz olsun diye, ağladım. Unutmamaya yeminimiz olsun diye, mahzun dokunmadım kirpiklerine. ‘Sen ağlama kirpiklerin ıslanır’, ağlama, bekle yalnızca, emanetlerini yerli yerine; yani bakışlarını Zühre yıldızının burcuna, sıcaklığını mezarımın başucuna ve aşkını hüzzam bir yağmurun dudağına koymaya ahdetmiş bu adamı bekle, gelmesem de…