Çoğu zaman yol onu yoruyor, yol onu üzüyordu. Çukurova’nın gözlerine serptiği eşsiz manzara onu hep Gelincik’i düşünmeye sevk ediyor, hasretten ağır bir yük göğsünü daraltıyor, içindeki kocaman boşluğun yarattığı burukluk, özlem yarasını daha çok sızlatıyor, beraber olduğu günlerdeki şakalaşmaları gözlerinin önünden gizliden akanlar muson yağmurları gibi acılı geçiyordu. Tarlalarda ve yol kenarında gördüğü kurumuş çiçek dalları gözlerinin çırpınmasına sebep oluyor, kurduğu hayalin üzüntüsü arabanın içini sessiz bir odaya çeviriyordu. Duygu seli debisi yüksek bir nehir gibi kalbinden uzaklara akıyor, lavdan bir ateş gibi bütün bedenini sarıyordu. Hiç konuşmadan yolculuğa devam ediyor, dudakları durgun bir yaprak gibi hareketsiz, ama aklından geçenler sıralı vagonların akışı kadar peş peşeydi.