Ben, gerçekte İslam’ı, çok dikkatli bir inceleme ve araştırmadan sonra benimsemiş olan bir çeşit mühtediyim. Kalbim de, kafam da bu yolun dışında başka bir selamet ve emniyet yolu olmadığını söylüyor. Sadece gayrimüslimleri değil, Müslümanları da İslam’a davet ediyorum. Bu davetin gayesi İslam yolundan hayli uzaklaşmış olan şimdiki sözde Müslüman toplumu idame ettirmek değildir.
Benim davetim şudur:
Gelin dünyanın her yerine yayılmış olan zulme ve kargaşaya son verelim. İnsanın insana tahakkümünü kökünden kazıyalım. Beşeriyetin gerçek yerini tekrar alacağı, insanların şerefle, özgürce, adalet ve kardeşlik içinde yaşayabileceği Kur’an’ın gösterdiği çizgi üzerinde yeni bir dünya kuralım.
Bu hiç de iç açıcı olmayan durum, söz konusu alanda kesif bir entelektüel boşluk yaşandığı sonucuna götürdü beni. Bu boşluk "İslam siyaset teorileri" alanında değil, daha çok bütün teorilere temel teşkil eden "tarihî ilk örnekler" alanında yaşanıyordu. Bu eser söz konusu boşluğu yalnız başına doldurma iddiasının değil, nebevî ve sultani siyaset arasındaki temel farklılıkları Hicri ilk yüzelli yıllık örneklerinden yola çıkarak ortaya koyma çabasının bir ürünüdür.