II. Meşrutiyetin ilanından sonra hız kazanan milli edebiyat eğilimi ve Türkçeye yönelim, özellikle Fuat Köprülü’nün gündeme getirmesi sonucu Yunus Emre’nin “yeniden keşfedilmesi”yle yeni bir boyut kazanmıştır. Cumhuriyetin ilanını takiben kısa süreli bir duralama dönemi yaşansa da Yunus Emre’ye olan ilgi 1930’lu yıllardan sonra tekrar hız kazanmıştır. Burhan Toprak, ardından Abdülbaki Gölpınarlı’nın şiirlerini bir araya getirmesi, Ekrem Zeki Ün’ün, flüt ve piyano için Yunus’un Mezarında isimli eserini bestelemesi, Ahmed Adnan Saygun`un 1943 yılında tamamladığı Yunus Emre Oratoryosu, 1948 yılında ilk renkli Yunus Emre portresinin Münif Fehim tarafından çizilmesi bu çalışmalar arasındadır.
Bahsedilen ilgi sonraki yıllarda artarak devam etmiş ve ülke içinde adeta sahiplenme yarışına dönmüştür. Bundan Yunus’un mezarının kendi coğrafyalarında bulunduğu iddiası da nasibini almıştır. İlkin Eskişehir’in Mihalıççık İlçesine bağlı Sarıköyön plana çıkmış, daha sonrasında İbrahim Hakkı Konyalı ile Cahit Öztelli’nin çabalarıyla Karaman iddiası ortaya atılmıştır. Her iki yer arasında tartışma sürerken bu kez Kırşehir/Aksaray başta olmak üzere yirmiye yakın yer Yunus Emre’nin mezarının kendi şehirlerinde olduğu savıyla harekete geçmişlerdir. Kimi kez sertleşen tartışmalar, durumu daha karmaşık bir hale getirmiştir. Şüphesiz ki, bir kişinin ancak bir mahalde kabri olur, diğerleri makamdır. Bu saikten yola çıkarak Yunus Emre’nin mezarlarının bulunduğu iddia edilen yerler tek tek ele alınarak, ileri sürülen bilgi ve belgelerin derli toplu şekilde bir araya getirilmesi suretiyle bir neticeye ulaşmak gayreti hasıl olmuş, bir kitap hazırlamanın uygun olacağı düşüncesiyle tarafımızdan çalışma başlatılmıştır.