Sarı ışığa gömülmüş öğrenci evinde, kağıtlarına ve kahvesine sığınan Cengiz Araf, bir manik depresif hastasıdır. Kulağında dolanan hocasının sözüyle; *Ellerin panzehir olur içini kemiren virüsü atmak için...* der, ve yazdıkça yazar. Ona göre, Türkiye’nin kendi gibi gençlerinin hayatını mahveden doymamışlıktır. Cengiz Araf ise popülizmin putlarına karşı savaşıp, milli değerlerine sahip çıkmak ister.
*Şehr-i Zulüm* olarak tanımladığı İstanbul’da, yaşadıkları yetmezmiş gibi, bir de yeşil gözlü Ülkü’yle tanışır. Bu kız, pişmanlık, öfke, arayış ve arada kalmışlığıyla kendisine çok benzemektedir.
Dönüşmek için çabalayan ama hala zafer kazanamamış iki genç insanın yolları kesişmiştir, ama bir çıkış bulmak mümkün müdür?