Gün kuşluğu vuruyordu. Rıhme’nin gözüne gece boyu uyku girmemişti. Durmadan ağlayıp sızlamıştı. Çektiği acılardan çıldıracak gibiydi.
Birkaç kez kardeşi Meryem gibi dertleriyle, acılarıyla kendini Fırat’a atmayı içinden geçirmişti. Acılarıyla boğulmak ve ölmek istiyordu.
Muhafızlar aynı gece birkaç kadını topluluk içinde alıp götürmüşlerdi. Rıhme, gece boyu ne zaman onu da alacaklarının korkusuyla yaşamıştı.
Fırat’ın sesi, çığlıkları boğuyordu. Hemen aşağıda olanca gücüyle kendini dağ gibi kayalara durmadan vuruyordu. Sanki Fırat kızmıştı.
Yosunlaşmış kayalara tosladıkça süt beyazı bir köpük çıkıyordu. Belki de gözyaşlarıydı. Kim demişti ‘Fırat ağlamaz’ diye. İşte ağlıyordu, hem de çığlık çığlığa. Gece-gündüz inliyordu. Bağrından kum ve toprak dökülüyordu.