Dokunmanın, kokunun ve mevcudiyetin fiziksel bilincini harekete geçiren hatıralar kendi kültürel kökenlerinin diasporasında yaşayan insanlar için yuvalarıyla hayati bağlar kurabilir. Kültürlerarası çalışan sinemacılar, sinemayı, bu görsel medyumu mekân ve kültürün fiziksel duyumunu aktarmakta nasıl kullanır? Filmin Teni’nin de Laura U. Marks, bu soruya bir cevap sunuyor. Deleuze ve başkalarının teorileriyle kültürlerarası sinemanın nasıl ve neden post kolonyal, ulusaşırı dünyanın temsili olduğunu açıklıyor.
Marks’a göre kültürlerarası sinemanın kökeni yazılı tarihin boşluklarında kalan sessizliklerde. Yerel kültürünü yansıtmak isteyen sinemacılar, sinematik anlatımın yeni biçimlerini arıyorlar. Marks, görselliğin koku, dokunma, tat alma gibi fiziksel duyuları tetikleme işlevi kazandığı *haptik görsellik* teorisini, kültürlerarası sinemanın kültürel deneyimi ve hafızayı aktarırken seyirciyle girdiği fiziksel etkileşimin yeni yollarını açıklamakta kullanıyor. İki yüze yakın kültürlerarası film ve videoyu kullanarak, görüntünün seyircileri kültürü görsel temsil boyutu dışında çoklu duyular ve fiziksel yolla deneyimlemesine olanak tanıdığını gösteriyor. Kitap aynı zamanda Amerika’da, İngiltere’de ve Kanada’da yaşayan Üçüncü Dünya sinemacıları tarafından üretilmiş ulaşması zor pek çok filme dair bir rehber sunuyor.
Filmin Teni; fenomenoloji, post kolonyalizme ve feminist teori, antrolopoji ve bilişsel bilimlere uzanan alanlardan yararlanıyor. Film kuramı, deneysel sinema, diaspora deneyimi ve duyuların kültür içindeki rolü üzerine önemli bir okuma sunuyor.