O dükkana ne açılsa tutmadı cümlesindeki *dükkân* gibi bir insanım. Alışmakla kabullenmek arasındaki o ince çizgide çömelmiş bir halde… Bazen kendimi aşure götürdüğüm komşularımızın kaçının kâseyi geri getirdiğini sayarken falan buluyorum. Öyle bir testosteron saçmalaması bendeki. Kâse demişken, Melahat Abla hiç geri getirmiyor kâselerimizi! Geçen gün irmik helvası götürdüğüm kâseyle bize sütlaç getirip kâseyi geri istedi. İki saat anlattım, bir kâse hakkında ne kadar uzun konuşulabilirse o kadar uzun konuştum. Ama kâseyi kurtaramadım, Melahat yine kazandı.
Neymiş efendim; iyi şeyler düşünelim ki iyi şeyler olsunmuş, hayır abicim; önce iyi şeyler olsun, sonra iyi düşünelim.
Bu arada edebiyat dünyasına yeni bir soluk getirmekten ziyade edebiyat dünyasına tavla, okey takımı, oyun konsolu, disko topu gibi şeyler getirme peşindeyim. Arz ederim.