İtibar etmemek lazım acıya ve yalnızlığa, görmemek gerek bazen hayatın içine damıtılan ihaneti, belli ki mutluluğu azalttıkça güçleniyor kişi, saplantılarından uzaklaştıkça kendisi oluyor, şüpheci olmakla zinde, sevmekle kahraman ve ancak araştırmayı sürdürdükçe ayakta durabiliyor insan.
Barışmak, kalabalıklar karşısında savaşmak gibidir mesela, ölmek meraklı ruhlar karşısında şarkı söylemek, yazıyla yeniden doğmak ise benciller karşısında oyun oynamaktır gerçekte…
Kitleleri harekete geçiren bir duygu seli ruhlarımızı boğarak ele geçirecek, kalbimizin ülkesinden yükselen bir kibir olabildiğince egoistleri, çıkarcıları ve haydutları toparlayarak, ruhumuzun söz söyleme sanatına bir anlam kazandırıp yazmanın ışığında yürüyecek.
Eğer unutmak olmasaydı yazmak gibi, sırrını çözdüğümüz hayatın kısır bir döngüden ibaret olduğunu anlar koskoca bir çıldırmanın eşiğinde kalakalırdık.
Ne yaşamaya ne de ölmeye benzer yazmak, aslında o bir ruhun açığıdır ve o açıktaki boşluk yaşamın lezzetini ve ölümün elemini emerek insanlığı endişe hissine kapılmaktan kurtarır.
Din inançsızlığı reddetmek için hayatta oldukça, yaşamak ölümü inkar edecek, zenginlik fakirlikten nefret etmek arzusunu canlı tuttukça yazmak kainatı parçalayarak yaratılış sonunun ne olduğunu görmek için var olacaktır.
Üzülmek kahrolmak değildir aslında, sevmek mutluluk hiç değildir, baskı türü yalnızlıklar gizem olamaz, kıskançlık merak türü hiç değildir.
Yaşamak titizce var olmaktır mesela, seçim yapmak ilgiye gömülmektir, korku mücadele etmeyi gerektirir, yazmak sevgisi ise şiddetin ta kendisidir!