Bir kış günü gelmiştik bu şehre. Sokaklarındaki portakal ağaçlarına ve üstündeki meyvelerinin dallarını kıracakmış gibi duruşlarına öyle şaşırmıştım ki. Babam, *dokunmayalım kızarlar, hem de bize ait değil* deyip, bir tane bile koparıp vermemişti. Hâlbuki ağaçların diplerine dökülmüş bir sürü portakal vardı. İnce ince yağmur yağıyordu. O siyah saçlı kara gözlü kız çocuğu ile babası, yanımızda durup bizi dinliyorlarken, yerde ıslanmış kuru yapraklar gibiydik. Yıllar önce…