Gözlerim dalıp gidiyor. Bahçedeki incir ağacındaki tek tük meyveler buruşmuş, sararmış, kuşlar gagalıyor. Güvercinlerin gurk gurkları. Hurma ağacının tepesinden görülen gökyüzü mor, salkım salkım bulutlarla kaplanmış, tavandan aşağıya kadar inen kocaman perdesiz pen-cerelerden içeri serin hava sızıyor. Kışı düşünüyorum, üşümek var içimde.
Birden evimi hatırlıyorum. Her tarafı bin nakışlı kilimlerle kaplı geniş oturma odasının köşesindeki büyük odun sobasının çıtırtısı her tarafı sarmış. Bir halı yolluk serili geniş beyaz dantelalı sedirin ortasına, karşılıklı oturmuş anne babam kahvelerini yudumluyor. Karşıdaki divanda yere serilmeye kıyılmamış halının al gülleri. Karlar gibi ak örtülerin, şişman yastıkların bezediği sarı topuzlu yüksek karyola, kalın kristal aynası boydan boya çatlamış, kıyıları, ayakları oyma işlemeli, yaldızlı, babaannemden kalma ceviz gardırop, ekşi elma, ke-bap, kestane kokusu, sıcak zencefilli tarçınlı ıhlamur kokusu, lahana, et yağı.
“Bir bardak daha iç kızım.”
“Acı anne…”
“Olsun, göğsünü yumuşatır. Bak öksürüyorsun, hadi iç bakayım.”
…..
Yazar, çocukluğunun geçtiği İzmir`in beldesinden başlayıp İstanbul`a uzanan yaşam öyküsündeki tanık olduğu olayları, keskin gözlem gücüyle ve zengin ayrıntılarla sayfalara aktarıyor.
Eski İstanbul `un sokakları, evleri, insanları, yaşanılan olaylar, çocukluğunda dinlediği İzmir` in kurtuluşu hikayesi, verilen şehitler, İkinci Dünya Savaşı`nın sıkıntıları, sıtma salgınları ve AŞK...
Eşine duyduğu sonsuz ve ölümsüz aşk, satırlarda bazen kıskanç ve hırçın bazen de sevgi ve şefkat dolu ışıldıyor.
Kimi zaman gülümseten, kimi zaman da yürek yakan hikayeler ve şiirler geniş bir hayal gücüyle birleşe-rek unutulmaz bir eser meydana getiriyor. Geçmişe ve şimdiki zamana duygu yüklü bir bakış...
Melahat Görgülü