Kasabanın yeni başkanı “Bakın işte nasıl kazandım. Ben başkanım!” diye, parmağını salladı, belediye çalışanlarına.
Önceki ve daha önceki başkanların döneminde işe alınanlar tedirgin halleriyle izlediler yeni başkanı. Kimilerinin kafasında kapı önüne konmak, yani işten atılmak gibi korkulu düşünceler vardı.
Yeni seçilen başkan ile önceki başkan aynı partiye mensup iki şahıstı. Eski başkan aday olmamıştı.
Yeni başkan seçilmişti. Başkan değişmişti ancak parti değişmemişti. Böyle olduğu halde yeni seçilen başkanın eski başkana karşı müthiş bir gıcıklığı vardı. Eski başkan ile aralarında eskiden meydana gelen çekişmeler, zamanla başka bir boyuta geçmişti. Aralarındaki her şey içinde “kin ve nefret” barındıran bir kan davasına dönüşmüştü. Birbirlerinin isimlerini bir kâğıt üzerinde görmeleri bile kendilerini çılgına çeviriyordu. O kâğıdı yırtıp çöpe atmak bile yetmiyordu. Çakmağı çakıp yakıyor, külünü bile pencereden savuruyordu. Böyle kâğıtları yakmak için sigara içmediği halde cebinde çakmak taşıyordu yeni başkan.
Yeni başkan, koltuğuna oturur oturmaz, odasında eski başkana ait ne varsa her şeyi ortadan kaldırttı. Önce oturduğu koltuktan birden fırladı. Eski başkanın oturduğu koltuk olduğunu anlayınca bir daha oturmadı. Ayağındaki pantolonu bir daha giymedi. O hızla, koltuk masa, sandalyeler… Hepsi gitti. Belediye binasının girişinden çatısındaki havalandırmaya kadar, eski başkanla ilgili her şeyi yok ettirdi. Gerçi yeni belediye binasını da eski başkan yaptırmıştı. Elinde olsa binayı yıkıp yeniden yaptırabilirdi. Bu durumda “Bakırköylük” ağır bir olay olurdu. Düşüncesi bile tehlikeliydi. Yine de düşünüyordu.