Nişanlım Pembe ile Kıbrıs’a gidiyoruz. Hem ailesi ve akrabalarıyla tanışacağım hem de birlikte tatil yapacağız. Mersin’den kalkan Yeşilada feribotu gece karanlığında suları yararak sessizce ilerlerken biz de güvertede gökyüzünü seyrediyoruz. Üç haftalığına ilk defa gittiğim Kıbrıs’ta, yaşam ve var olma mücadelesi veren Kıbrıs Türklerinin kurtuluş mücadelesinin ortasında kalmıştım. Hiç savaşmadığım halde 88 gün “savaş esiri” olarak Kıbrıs adasında tutularak bu mücadelenin bir parçası olmuştum.
Yaklaşık dört ay sonra Mersin’e dönerken aynı gemi, aynı güverte, kulağımda yine aynı suların sesiyle gökyüzünü seyrediyorum ama bu sefer Pembesiz. Üzüntüyle birlikte suçluluk duyuyordum nişanlımı bırakarak döndüğüm için.
Kelimelerin boğazımızda düğümlendiği ve zaman zaman karşılıklı sessizliklerle yaptığımız son telefon görüşmemizde “İsteğin dışında başına ne gelirse gelsin seni bırakmam. Seni çok seviyorum. Ne olursa olsun seni bekleyeceğim,” diyebilmiştim.
Aradan yıllar geçti, o hatıralar unutulmadan sözcüklere döküldü ve elinizde tuttuğunuz kitap oldu. Bize anlatmak size de okumak düştü.