19. yüzyılın, bugün bildiğimiz anlamıyla bilimin başlangıcına ve ilerleme yönünde gelişimine tanıklık eden eleştirmenleri ve edebiyat tarihçileri, edebiyatta eş benliklerin resmedilmesi üzerine yüzeysel bir yorumun ötesine nüfuz etmeyi başaramadılar. Eş benlik motifini derin psikoloji ve mit bağlamında gözlemlemek ve kullanımını daha net biçimde yazarların kendileriyle ilişkilendirmek (Wilhelm Dilthey’in ardından) hem klinik hem kültürel ilgi alanlarıyla psikanalize kaldı.
Psikoloji tarihinde, deyim yerindeyse edebiyatın arka bahçesiyle psikanalitik bağlamda ilk kez ilgilenen isimlerden biri olan Otto Rank, Freudcu narsizm kuramı üzerinden temellendirdiği görüşleriyle edebiyat tarihinde sıklıkla karşımıza çıkan eş benlik motifine sezgisel, psikanalitik ve kuramsal bir yorum getirmiştir.
Rank’ın, eş benlik motifinin psikolojik, etnolojik, söylencesel ve edebi anlamda ortaya çıkışını açıklamaya odaklandığı bu eseri, eş benliği şiir, tiyatro ve düzyazı edebiyatındaki görünümüyle psikanalitik açıdan değerlendiren yegâne girişimlerden biridir.