20’nci yüzyıl mutasavvıflarından Kenan Rıfai’ye “Tasavvuf nedir?” diye sormuşlar. “İncinmemek ve incitmemektir” diye yalın bir cevap vermiş.
Tasavvuf kişinin kendisine Ayna tutup, kendi içsel yolculuğunu yaparak kâmil insan olma çabasında, inisiyatik süreçle başlayan, mertebeler halinde ilerlenen bir denge yoludur.
Tasavvufa ben Gönlümün Kaan`ı diyorum. Çünkü bana göre insanın beden-akıl-ruh olarak tabir edebileceğimiz üç temel yönüne denk gelen bilim-felsefe-inanç kavramları, ilahi Aşk ve tevhid olmadan tamamlanmıyor. Her üç birbirine zıt görünen alan bana göre birlikte döngüsel olarak kullanılmadan insanın tekamülü holistik olarak başarıya ulaşamaz ve zıtlıkların birliği yani tevhide götüren Aşk, bu üçgenin ortadaki denge ve birleşim noktasıdır.
“Aşk” derken Antik Yunan’daki beşerî aşk, yani Eros’tan bahsetmiyorum, Plotinus’un esrimeler ile anlatmaya çalıştığı İlahi Aşk yani Agape’den, Yunus Emre’nin “ışk”ından bahsediyorum. Leyla’dan Mevla’ya geçişten bahsediyorum. Bu da Tasavvuf’ta akıldan kalbe geçiş olarak tanımlanan bir süreç.
Sonu Vuslat ile bitmesi niyaz edilen bir Aşk Hikayesi’dir Tasavvuf..