Gezinti… Bir gezintiye davet ediliyorsunuz. Aşina olduğunuz bir semte, bir mahalleye… İspanya uzak memleket ama Cordoba, Granada, Sevilla, yani tekmili birden "diyar-ı Endülüs" ise hemen yanı başımız.
Arenaları, flamenkosu; "al-kasr"ları, "Mescit"i, Keltleri, Romalıları; kuleleri, minareleri; Fenikelileri Emevileri; özgün yemekleri, çinili avlularıyla pek çok uygarlığın harmanlandığı bambaşka bir dünyaya yapılan bir yolculuk ya da seyahate göre çok daha samimi– satırlar arası kültürel bir gezinti.
Bu satırlarda yapılar, müzeler ve mekânlarla sınırlı kalmayacaksınız; bir şehri dolaşırken giriverdiğiniz her sokakta bir hikâye sizi beklemektedir ve sokağın öteki ucundan çıktığınızda sizi karşılayan meydan, sizi de içine katıp sürükleyecek bir efsaneye açılacaktır.
Endülüs “zamanın unutulduğu yerdir,” orada hiçbir şey yarına bırakılmaz; Endülüs daima bugünü yaşar ve bu ancak tutkuyla mümkündür:
“Endülüs ve tutku, birbirlerini hem en iyi anlatan hem de en güzel tamamlayan iki sözcüktür. Bu diyarlarda tutku, la passion, Endülüslü olarak kabul edilir. Tutku ile yaşamak Endülüslü olmanın birinci koşulu gibidir; onsuz varoluş düşünülemez. Neoliberal politikaların ideolojik dayatmalarına dayanmaya çalışan dünyanın birkaç `kurtarılmış köşe`sinden biri olarak, tutkuda inatla ısrar eder Endülüs. Tutku, direnişidir onun.”