Emma Woodhouse, Hartfield Malikânesi’nde babasıyla birlikte yaşayan, rahat bir evi ve mutlu bir tabiatı olan güzel, zeki, varlıklı bir genç kızdır. Ablası ve çok sevdiği mürebbiyesi Bayan Taylor evlendikten sonra, babayla kız büyük bir boşluğa düşer. Yaşlı Bay Woodhouse bu boşluğu, kendine yeni hastalıklar üretip yanında kalan kızına gün geçtikçe daha çok bağlanarak, Emma ise etrafındaki genç hanımlar için çöpçatanlık yaparak doldurmaya çalışır. Ancak çöpçatanlık konusundaki bu uğraşlarıyla birlikte kimsenin eleştirmeye cesaret edemediği birçok özelliği, aile dostları Bay Knightley tarafından sıklıkla eleştirilir. Nitekim genç Emma’nın da fikirlerine yürekten saygı duyduğu tek insan, Bay Knightley’dir. Evliliğe inanmayan ve asla evlenmeyeceğini her fırsatta dile getiren Emma, çok geçmeden kendini, evlendirmeye çalıştığı genç arkadaşı Harriet üzerinden yaşanan tuhaf olayların içinde bulur. Bay Knightley’nin eleştirilerinde ve daha birçok konuda ne kadar haklı çıktığını zaman içinde anlayacaktır. Akıcı dili ve nüktedanlığıyla her döneme hitap edebilmiş büyük yazar Jane Austen, 1815 yılında kaleme aldığı Emma’nın, en sevdiği romanı olduğunu dile getirmiştir.