Akşam olmuştu. Beraber lokantada döner yedik. Ana cadde üzerinden hana döndük. Yorulmuştuk. Yataklarımızın üzerine geçip oturduğumuzda ben hala treni düşünüyordum. Gece pireden ben de babam da yatamadık. Sabah şafak sökmeden kalktık. Yola koyulduk. Babam, *gel seni eşeğe bindiriyim.*
*Ben yayan giderim baba!* dedim.
Eğri Köprü’yü geçtik. Şehir arkamızda kalmıştı.
Seni gördüğümde heyecan duyar, dilim tutulurdu. Aşkım hiç bu kadar büyük, arzum hiç bu kadar dizginsiz olmamıştı. Dikeni çok, altın ışıltılı yaban güllerine benzettim seni. Bir gece seni düşümde gördüm. Ayrıntılarını anımsamıyorum. Gelinlik içindeydin, beyaz kanatlıydın. Birden kollarına yığıldım. Sevinçten bayılmıştım, ya da ölmüştüm. Rüya tabirine baktım. Ölmek kavuşmaktır yazıyordu. Ne yazık ki kavuşamadık.