Bu eserle Türk okurlarına, bir Türk dâhisinin; hükümdarlık eden ve büyük bir imparatorluk kuran, fatihlik bakımından dünyanın karşılaştığı en büyük fatihleri sırasında yer alan, idare kabiliyetiyle, fethettiği memleketleri benimsemesiyle, uyruğu arasında adalet ve eşitliği sağlaması ile kısacası yarattığını asırlarca yaşatmaya başarılı olması ile seçkinleşen eden bir Türk dâhisinin şahsiyetini ve tarihî değerini tanıtmaya çalışıyorum.
Bu Türk dâhisi Ekber’dir. Ve Ekber, Timur’un yedinci ve Türk diliyle yazarak bırakmış olduğu eşsiz eserlerle adını edebiyat âleminde de yaşatmayı başaran Babür’ün birinci torunudur.
Din ve felsefe onun araştırdığı mevzuların en belli başlıları arasında idi. Uzaktan, yakından tanıdığı her din ile temas etmiş, her dinin zevkini tatmaya çalışmış, kâh kıbleye dönerek namaz kılmış, kâh ateşler yaktırarak güneşe tapmış, kâh dünyadan el etek çekmeyi tavsiye edenlerin yolunu tutmuş, kâh Jezvit papazların telkinlerini dinlemiş kâh Buda’nın müritleriyle ve dervişleriyle kâh Musevilerin Hahamları ile kâh Sih’lerin guruları ile düşüp kalkmış fakat hiçbir vakit bir fatih olduğunu ve bir imparatorluk kurduğunu unutmamış, her tavrı hareketiyle husumetler uyandırmış, bağnazlıklar körüklemiş, düşmanlıklar kazanmış olduğu hâlde zerre kadar sarsılmamış ve sonunda imparatorluğunun bütün elemanlarını kaynaştırmak ve uyruğunu ayıran vicdan ve inanç ayrılıklarını ortadan kaldırarak hepsinden içi ve dışı birleşik bir bütün vücuda getirmek kaygısı ile yeni bir din tasarlamış ve bunu yaymak için çalışmıştı. Bu yolda başarılı olup olmaması bahis mevzuu değildi. Çünkü başarılı olmak apayrı bir işti. Fakat Ekber bunu da tasarlamış ve bu yoldan imparatorluğunu ebedîleştireceğini sanarak, çalışmalarına kesin bir istikamet vermişti.
Ömer Rıza Doğrul