Lise son sınıftan, iki gün öncesine kadar her gece rüyasında aynı gözleri görür fakat bu rüyaya bir anlam veremezdi. O siyah gözler, efsunlu bakışlarıyla
bakardı Halil’e. En sonunda bu rüya, içsel dünyasında gizli bir güç olmuştu. Böyle kabullenmişti ve rüyayı görmediği gecelerin sabahında kendisinde bir eksiklik
varmış gibi hissederdi. Ama o gün köyde, o efsunlu gözlerle karşılaştığında yine rüyada olduğunu düşündü bir an. Gözlerini ovaladı. Bir daha baktı. Rüyada mıyım diye kendisine cimcik attı. Evet! Rüya değildi, gerçekti bu! Gözler, yüzünün güzelliğinizenginleştirmiş sanki bir ceylan gibi süzülüyordu. Boyu posu da tam kendine göreydi. Liseden itibaren rüyalarını süsleyen bu tılsımlı gözler, nihayet ortaya çıkmıştı. Hem de askerlik yaptığı yerde. *Ah bir daha karşıma çıkar mıydı bu peri kızı!* diye sızlanıp durmuştu. *Mutlaka görmeliyim onu! Bu rüyanın bir anlamı olmalı. Benim kaderim galiba o kız.* diye mırıldanıyordu kendi kendine.