İnsanoğlu varoluş tarihinin döngüsel süreçlerinde kendi varlığını ortaya koymak amacıyla diğer nesnelerle etkileşim içerisinde bulunmuştur ve bu etkileşim bağlamında yine kendi özünü anlamaya çalışmıştır. Diğer varlıklarla anlaşma, tanışma ve birlikte hayatı sürdürebilme ihtiyacı, etkileşim ve iletişimi kaçınılmaz kılmış ve sonucunda da çeşitli tepkiler biçiminde davranışların ortaya çıkmasını sağlamıştır. İnsanların hangi durumlarda hangi davranışları neden gösterdiği, bu davranışları etkileyen faktörlerin neler olduğu üzerine düşünüldüğünde, duyguların büyük bir yüzde ile cevap listesinin başında yer aldığı görülmektedir. Bu bağlamda “kim olduğumuz ve tarihimizden nasıl etkilendiğimiz” gibi tanısal sorulara ipuçları sunan ve milyonlarca yıldır davranışları yönlendiren olgunun duygu olduğu bilinmekte ve kabul edilmektedir. Duyguların doğası gereği net bir tanım yapmak ne yazık ki oldukça güçtür. Ancak, değişen yaşam koşullarına en iyi şekilde uyum sağlamak adına birey tarafından kullanılan senkronize, amaca dönük ve uyarıcı nitelik taşıyan hisler bütününü ifade ettikleri söylenebilir. Kitabın 1. Bölümü’nde duygu konusuna değinilmekte, duygu teorileri ve duyguların fizyolojisine dair kuramsal bilgilere yer verilmektedir. Kitabın 2. Bölümü’nde ise duygusal okuryazarlık kavramı ve bu kavramın bağlamsal çerçevesi ele alınmaktadır. Duygusal okuryazarlık kavramı, çağdaş eğitim anlayışının gerektirdiği analitik düşünen, bağımsız, problem çözme yetisine sahip, empati kurabilen bireyler yetiştirme gereğini destekleyen birçok faktörü bünyesinde barındırmaktadır. Bu bölüm içerisinde duygusal okuryazarlık kavramı ve eğitim ilişkisi de derinlemesine incelenmektedir. Zira geleceği yönetmede ve planlar yapmada bireyler, yerinde tespitler yapabilen ve kişisel doyuma ulaşabilen bir karakterde yetiştirilebilmelidir. Bu doyuma ulaşmayı destekleyen bir eğitim sayesinde, etkili iletişimin geliştirilmesi, bireysel ve toplumsal refahın oluşmasının sağlanabilmesi öngörülmektedir.