Tükendi
Stok Alarmı*Düşlerimizde kendi savaşımızın içine düşen bir savaşçı oluruz. Kendimizle barışmak için kendi kanımızla boyanma cesaretine ihtiyaç duyarız. Aktığında bizi kan kırmızısına boyayan şey tam da kendi damarlarımızın içinde dolaşır çünkü. Bilinçdışımız bize kendimizden haberler getirir. Kendimizden bile sakladığımız o görkemli kahraman, sesini bize duyurmak ister. Oysa biz en az kendimizle konuşur, en zor kendimizle buluşuruz. Bilincimizin perdelediği güneşimiz gecenin karanlığında düşlerimizde parlar oysa. Aktif hayal gücü ve düşlerimizle ‘içimizi’ çalışırız. Bilindik bilgi ve dizgelerin çok ötesindeki kendimizi bulma yoluna düşeriz.
Bazen henüz görmediğim düşlerimde beni bekleyen -henüz bilmekten uzak olduğum- kendimin olduğunu düşünür, heyecanlanırım. Tam da bu heyecan, yeni düşleri çıkarır derinlerden. Neyin geldiğine bilincimle bakarsam belki de en değerli hediyeyi kaçırırım. Düşü dehşete çeviren o dişleri uzamış melun adamın, içimden çıkarmam gereken kudretli ve olgun pençelerim olduğunu bilemem. Onu bilincin yargılarından uzak bir mağaraya kaçırırım o vakit. Orada beraber çalışırız.
Elinizdeki kitabın içinize inen merdivenin bir basamağında, yukarı çıkardıklarınızın gün ışığına kavuşma anında, en derininizdeki mağaranızın duvarlarında, içinizi çalışacağınız çalışma masasının üzerinde yanınızda olmasını umut ederim ey okur. En çok da kendini okuyacak olan görkemli okur.*
– Cem Mumcu