Herodotos’la başlayan geçmiş hakkında “araştırma” (historia), baskın kültürlerin etkisiyle Ortaçağ’da dini otoritelerin yaşam ve eylemlerini onaylayan kroniklere dönüşmüştür. Rönesans, Hümanizm ve Aydınlanma ile birlikte gelişen yeni (seküler) düşünce, dün’ü “bilmek” ve tanımlamak konusunda sistematik bilgi sağlayan çalışma alanı olarak mantalitesi ve veri toplama biçimiyle modern tarihi icat etmiştir. Uluslaşma süreç/leriyle paralel ilerleyen modern tarihin gelişimi ve Dünya üzerinde yaygınlaşması, aynı zamanda yapılan tarihe yönelik yapılan eleştirilerle gerçekleşmiştir. Şüphesiz ki bunda özellikle son elli yıldır modern bilimin imkân ve sınırlılıklarıyla görünür kılınan epistomolojik eleştirilerin büyük bir etkisi vardır. Bu durum diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi tarihçilikte de bazı krizlere yol açmıştır. Gerek bu krizden çıkma gerekse yeni yaklaşımlarla Tarih’i yeniden önemsenen bir çalışma alanına taşıma çabaları tarihyazımını zenginleştirmiştir. Özellikle buna Batı-iktidar-erkek-beyaz-üst-anlatı- kronoloji gibi kavramsal eleştirilerin de eklenmesiyle daha kapsayıcı ve tatmin edici Tarih/lerin yazılabileceği konusunda ciddi yol alındığı görülmüştür. Bu gelişme/ler aslında geçmişin anlamlandırılmasının daha sistematik bir boyutu sayabileceğimiz Tarih çalışmalarının konu çeşitliliği yanında coğrafi ve kültürel olarak da nasıl genişlediğini gösterir gibidir.
Bugün, gelişmiş veri toplama ve değerlendirme imkânlarıyla Tarih, çok farklı biçimlerde yazılabilmektedir. Global tarihçilikten yerelleşmeye, zihniyet tarihinden sosyo-kültürel odaklanmaya kadar geçmişe yapılan projeksiyonların ve perspektiflerin farklı sonuçlarıyla karşılaşılabilmektedir. Bu editöryal kitap, dünyadaki tarihçiliğin tam da bu çeşitliliğine odaklanarak, geçmişten bugüne değin baskın yazım tarzlarını, ana dönem, okul ve yaklaşımları, onların öncülüğünü yapmış usta tarihçiler üzerinden konu etmektedir.