Baha Devran yalvararak “Ne olur sus artık! Al şu yılanı boynumdan!” dedi.
“Onun bir adı var!” diye öfkeyle karşılık verdi Evran.
Ardından “Neden?” dedi ve ekledi:
“Neden bu kadar düşmanlık, neden? Gerçeklerle yüzleşmekten neden bu kadar çok korkuyorsunuz esasında korkmanız gereken şey yalanların kendisiyken? Onurunuza yediremeyeceğiniz şeyin ‘sadece yalanlar’ olduğunu söylerken,
neden yalan söylüyorsunuz? Onun bir adı var... Dürüstlük! Size kendini sevdiremedi, neden? Alımlı maskesinin altında saklanıp da yalanlar söyleyerek sizi kandırmadığı için mi? Neden kendini sevdiremedi? Bembeyaz bir teni, pespembe bir cicisi olmadığı için mi?”
Evran, öne atıldı ve Dürüstlük’ü Baha Devran’ın boynundan alıp kendi boynuna astı. Baha Devran kan ter içinde, huzur dolu bir nefes aldı. Dürüstlük’ün başı aşağı doğru süzülürken Evran, sol eliyle onu kavradı ve bağrına bastırdı.
Dürüstlük’ün sağına soluna birkaç öpücük konduran Evran, bir yandan onunla oynuyor ve eğleniyor olacak ki neşesi sesine ve sözlerine yansıyordu.
“Şuna bakın hele! Anlamıyorlar değil mi? Hiçbir şeyden anlamıyorlar! İyiliğin güzellikte yaşadığını sanıyorlar… Ve güzel olan şeyin gerçekten iyi olduğunu zannediyorlar!”
-----“Dünya İnsanı” adlı hikâyeden…-----