Bir ömür geçmişti bir ömür… Belki zordu itiraf etmesi… Bugün, yarın derken bir ömür… Nesillerce belki de bir daha geri dönemeyeceklerdi. Hicret ise bir başka bahara kalmıştı. Sahi neydi kendilerini bu ülkede tutsak kılan? Bu sorunun cevabı, her yüreğin sızısıydı belki de. Yaşadıkları ülke kendilerine yurt olmuştu. Geride bıraktıkları toprağın kokusu dahi kaybolmuştu zamanla yüreklerinden. Gelecek nesline, bir babanın yadigârı kalmıştı geride:
İki düğme, parmağında takılı akik yüzüğü ve zamanı durmuş köstekli bir saat..
Kendisi gibi yüreğinde nice yadigâr getirmişti, değerlerini muhafaza etmeye çalışmıştı ve bazısı unutmuştu; unutturulmuştu kendilerine özlerindeki değer ve inanç. Sadece bir garın altında toplanan, ne uzaklık ne yakınlık tüm dünya aslını, bir yerde aitlik duygusunu kaybetmişti.
Abdurrahim, Fuat yanında oturuyormuşçasına banktaki boş yere baktı. Belki de Fuat haklıydı. Bu ülkeden bir bir gitseler…