“Kötüye hizmet eden her kim varsa yeraltına gönder”
Kayıpların gölgesinde acılı bir çocukluk geçiren Aydan’ın İzmir’deki evinden kaçıp İstanbul’a gelmesinin elbet nedeni vardı. Peki, kadim kentin sokaklarında rastladığı hayaletler ve rüyalarında dizginlerinden boşalan içgüdüleri ona ne anlatmaya çalışıyordu? Aydan’a kol kanat geren Ece Hanım’ın antik öyküleriyle İstanbul’da işlenen cinayetler arasında nasıl bir bağ vardı? Dolunay Ayini’nde, üç kadının birbiriyle kesişen öykülerini Yunan mitolojisinin, İstanbul’un Pagan tarihinin, tanrıçaların izin sürerek takip edecek ve bir genç kızın içindeki ilaheyi keşfetme sürecine tanık olacaksınız. “Aydan’ın sesini duyan köpekler, ona eşlik eden koro oldu ve hem melodiler hem de boa yılanının üstünde zıplayarak dans eden kızın yere vurduğu ayaklarıyla tuttuğu tempo, tapınağın belleğine, zamanları aşan bir ayinin anısı gibi kaydoldu. Şarkı bittiğinde kızın altında yılan değil, Işık Bey vardı ve adamın yeşil gözleri şehvetle parlıyordu.”