Herkes kalabalıktı, bense çok yalnızdım. Kendini tanımayan herkes çok yalnızdır. Boyumdan büyük işlere kalkışıp "âşık" oldum ben de. Sandım ki âşık olursam çıkarım yalnızlığın karanlık sokağından. Çıkamadım. Üstelik dönüş yolunu bulamayacak kadar da ilerledim o sokakta. İlerledikçe karanlığın zifirîsine kaldım. Çünkü ben İlyas`ın Asya`yı bulduğu o anda bir ömür takılı kalıyordum.
Bu duru hikâye, yirmili yaşlarımın en güzel hediyesi... Biri yemyeşil uçsuz bucaksız bir ormandı, diğeriyse Peyami Safa`nın tasviriyle "bir Şerare aydınlığı".
Aşksa bir kelime değil, bir soruydu. Belki de cevabı olmayan…