Tükendi
Stok AlarmıOlabildiğince sessiz döndüm ve ara sıra fark edilme korkusuyla donarak, kırılan her bir dalda yada hışırdayan bir yaprakta, kendimi çalılıklara attım. Epey sonra cesaretimi toplayıp serbestçe hareket etmeye cesaret ettim. O anki tek düşüncem; bu iğrenç varlıklardan kaçmaktı ve ağaçlar arasındaki belli belirsiz patikayı zor fark ettim. Sonra küçük bir açıklığı geçerken, birden hoş olmayan bir irkilmeyle ağaçların arasında, benim yolumun paralelinde sessiz ayaksesleriyle ilerleyen ve belki de benden otuz metre kadar uzakta iki hantal bacak gördüm. Bedenin kafası ve üst kısmı, karmakarışık bir sarmaşık ağı nedeniyle görünmüyordu. Yaratığın beni görmediğini umarak ansızın durdum. Ben böyle yapınca, ayaklar da durdu. Öyle gergindim ki, son derece zor olan başaşağı atlama dürtümü yokladım. Sonra dikkatli bakınca, birbirine geçmiş ağın içinden su içerken görmüş olduğun hayvanın kafasını ve bedenini tanıdım. Başını oynattı. Bana ağaçların gölgesinden beri baktığında, gözlerinde bir elmas parlaması, kafasını tekrar döndürdüğünde yok olan yarı-aydınlık bir renk vardı. Bir an hareketsiz kaldı ve sonra sessiz adımlarla yeşil karmaşa boyunca koşmaya başladı. Hemen çalıların ardında yitti. Onu göremiyordum, ama durup tekrar beni seyretmekte olduğunu hissettim.
Neyin nesiydi bu, insan mı, hayvan mıydı? Benden ne istiyordu?
Silahım, bir sopam bile yoktu. Atlamak delilikti. Her durumda, Şey, artık her neyse, bana saldırmaya cesaret edemiyordu. Dişlerimi sıkarak doğruca üzerine yürüdüm. Omurgamı ürpertiyor görünen korkuyu göstermemek için telaşlanıyordum. Uzun beyaz çiçekli çalı yığınını yardım ve onu yirmi adım ötemde, omuzu üzerinden bana bakıp duraksarken gördüm. Sebatla gözlerine bakarak bir iki adım ilerledim.