Tanzimat, etkisinde kaldığı Aydınlanmanın aklîlîk hakikate uygunluk, evrensellik, objektiflik, ölçülebilir gibi kriterlerine uymadığı için Divan Şiiri’ni hayatın dışına iter. Çünkü, Divan Şiiri’nin Aydınlanmasının ölçülerine hiç uymayan, hakikat ve dış dünya ile doğrudan ilgi olmayan müteal, mistik, mücerret bir dünyası vardır. Tanzimat bunun yerine "akıl"a dayanan bir çözümleme tarzını devreye sokar. Artık algı kalıpları değişmiştir. Şiirden düşünceye geçme zamanı gelmiştir. Hakikatı temsil etmekse yetersiz kalan şiir temel bir edebi tür olmaktan çıkar. Edebiyatımız, edebiyatımız gerçeği olduğu gibi yansıtmaya çalışan romanlar, hikayeler ve tiyatrolarla dolar. Şiir de bu kervana katılarak, toplumsal bir görev üstlenir. Tanzimat sonrası, yaşama alanı iyice daralan Divan Şiiri ise, artık, eskiye bağlı birkaç şairin mısralarında suni teneffüslerle yaşatılmaya çalışılan kayıp bir paradigmadır. Bugün ise Divan Şiiri, modernliğin dünyayı getirdiği yerden rahatsız olanlar için, haksızlığa uğradığına inanılan, iade -i itibari hak eden ve içinde edebi hakikatları gizleyen güçlü bir şiir geleneğidir.