Dünya sandığımız kadar büyük mü? Zaman gerçekten doğrusal mı akıyor? Peki Hacırahmanlı köyüyle Hobbitköy’ün arası sanıldığı kadar uzak mı? Ali Yağan, *bütün doğu, bütün batı, bütün kuzey ve bütün güney ilahi bir heyecanla yeniden doğacaktı,* derken Pessoa’yla Karacaoğlan’ın, Borges’le Sait Faik’in karşılıklı birer kahve içme ihtimalinden mi bahsediyor? Habba, Siranuş, Azizlili Mehmet Efendi, Şeref… Ali Yağan’ın *mazisi üç beş dakikalık* karakterleri, *tınısı İsrafil kış masalları içinde* bazen kaçıp bazen ileri atılıyor; incinseler de yaralarıyla, yükleriyle, omuzladıklarıyla kendilerini aramaya devam ediyorlar. Onun öykülerinin omurgasını işte bu gözüpek arayış ve yeryüzünün bütün hikâyelerine duyulan tutkulu merak oluşturuyor.
*Aynalardan geçip gelmiştik buraya. Öyle olduğunu sanıyordum. Kapılardan, salonlardan geçtim. Az gittim, uz gittim. Dere tepe düz gittim. Durdum. Baktım. Onun bıraktığı yerdeydim.*