1 Ekim 1965 sabahı bir grup subayın başkent Jakarta’da başlattığı başarısız darbe girişiminden Komünist Partisi’ni (PKI) sorumlu tutan Endonezya ordu sözcüleri, “Allahsız” Komünistlerin temizlenmesi işini ülkenin “dindar” kuruluşlarına havale ederler. Önde gelen dinsel kuruluşların örgütlediği dindar çeteler, altı ay gibi kısa bir sürede Komünist olarak fişlenmiş topraksız köylü, küçük memur, öğretmen, öğrenci, sanatçı ve PKI kadrolarından oluşan bir milyonun üzerinde insanı öldürürler. Sağ kalanlar, yavaş ve yumuşak bir darbeyle ülkenin kurucu lideri Sukarno’nun yerine geçen General Suharto tarafından yıllarca cezaevlerinde ve toplama kamplarında tutulur. Tahliyelerinin ardından sistematik ayrımcılığa ve medeni hak kısıtlamalarına tabi tutulurlar.
Kadim Java kültürünü antiemperyalist bir bağlamda İslami ve Marksist öğretilerle birleştiren Endonezya’nın “Kızıl Müslümanlar”ı, uluslararası Komünist hareketler içinde ve ülkenin bağımsızlık mücadelesinde özel bir yere sahip olduğu halde Türk solunun fazla ilgisini çekmemiştir.
Endonezya’daki Komünist kıyımından hareketle dindar kitleleri “öteki”ne karşı şiddetle harekete geçiren başlıca güdüleri irdeleyen yazar, kendini dindar olarak tanımlayan insanların diğer insanlara göre neden daha otoriter, daha hoşgörüsüz, daha dogmatik, daha devletçi ve daha şiddetli olduğunun yanıtını bulmaya çalışıyor. Dindar-dinci ayrımının yapay olduğuna inanan yazar, okuyucuyu -çoğunlukla olumlu değer yüklenen- “dindarlık” olgusu üzerinde yeniden düşünmeye davet ediyor.