Geçen yüzyılın ilk yarısında, analitik felsefede bilim, rasyonellik, nesnellik vb. gibi kavramlar gerçekliğin ölçütü olarak ön plana çıkarken; öznellik, otorite, irrasyonalite gibi kavramlar da dini temsil eder olmuştu. Aynı dönemde ve sonrasında, Kıtasal felsefede ise öznellik, sinizm, tarihsellik vb. gibi kavramlar daha fazla yer edinmiş, bu gelişmeye paralel olarak da dini epistemolojide fideizmi andıran yaklaşımlar daha rahat bir biçimde dile getirilir olmuştur. Elinizdeki eser, bu temel ikileme, Kierkegaard ve Wittgenstein’dan hareketle ne türden felsefi katkılar yapılabileceğini irdelemektedir.