Dijitalleşen toplum yaşamıyla birlikte yeni bir yaşam alanı olan simülatif evrenler ortaya çıkmıştır. Dünyadaki ticaretin ve ilişkilerin yeniden harmanlandığı, hatta kapitalist para akımının yer değiştirdiği Covid-19 pandemisi ile beraber dijital yaşam tarzının gelecekteki yeni dijital tarzlara zemin hazırladığı bir başlangıcı yaşamaktayız. Gerek popüler kültürün, gerekse dijital toplumun istekleri ve beklentileri doğrultusunda şekillenen yeni metalar, toplumun her türlü hassasiyetine etki eder bir noktaya gelmiştir.
Dijital mecraların kültür endüstrisi içerisinde yer bulması en başta tüketim toplumu yaratmakla başlamış, sonrasında önemli bir içerik üretim aracı olan medya faaliyetleri üzerinden devam etmiştir. Popüler kültürün yeni araçları, bir üst akıl dizaynı olarak geçmiş saldırılara nispeten kolaylıkla kendini gösterdiği sosyal medya üzerinden faaliyetlerini yürütmektedir. Bu saldırı formunda her türlü aymazlık, ahlak dışı yaşantılar, suistimal, kişilik erozyonu, psikolojik tahribat ve nihilist uygulamalar yer almaktadır. Dijitalizmin talan dünyası, kapalı mekânlar içerisinde yaratılan sanal enstrümanlara dönüşmüştür. Dijital nesneler bizim için kimi zaman dopaminle, kimi zaman korku ve panikle sarılacağımız mecralar haline dönüşürken, kimi zaman da yağmurdan kaçarken doluya tutulma vesilesi olabilmektedir.
İşte bu noktada dijital mecralar; içerikler aracılığıyla beyinlerimize ipotek koyarken, bilişsel kuşatma yoluyla algı ve operasyonel söylemler geliştirebilmektedir. Bu nedenle milletçe zihin işgalini engellemek başta olmak üzere, güvenlik, kültür, sağlık ve gelecek adına milli-yerli uygulamaları ivedi olarak devreye sokmalıyız. Geçmişten geleceğe kültürel kodlarımızı yeni dijital dünya ile buluşturarak her iki zenginliğe de sahip çıkmalıyız.