Ali Necip Erdoğan’ın öyküleri düşünen, düşündüren, insanın anlam arayışını kışkırtan, bunu yaparken bir sesi de bir suskunluğu da, bir kum tanesini ya da inceltme işaretini de imgelere dönüştürebile niteliğe sahip. Yazar, sahibi ölen bir kuklanın çıkmazlarını, kendi hayatını kurgulayan kahramanları, yıllar sonra gelen bir kavuşmayı ustalıkla kurmaca evrenine buyur ediyor.
Biçimsel açıdan anlam katmanları oluşturan öykülerde okuru özgürlük, zaman, gerçeklik, söz ve anlam, yaşam ve ölüm kavramları etrafında gelişen yolculuklar, sorgulamalar, yüzleşmeler bekliyor.
Adamın sessizliği bir kar topu gibi dağın tepesinden aşağı doğru yuvarlanıyor, önüne çıkan tüm sesleri içine alıyor, herkesi ve her şeyi yutarak kadını derin bir sükûta hapsediyordu. Kadın, eğer şimdi bir şeyler söylemezse kalkıp gideceğini geçirdi içinden. Adam çocuksu bir gülümsemeyle, *Gitse ne kadar gidebilir ki insan, gittiği yer başka bir yer mi olur?* diye sordu. Kadın, suçüstü yakalanmış biri gibi afalladı, ne diyeceğini bilemedi.