*Eğer bir konu hakkında dünya kamuoyunu ikna edici bir açıklama getirmezseniz* diyor Edward Wilson, *romancıya spekülasyon yapma hakkı doğar.* Wilson bu hakkını Çin’in nükleer silaha sahip olması üzerinde kullanmış. Nasıl oldu da bu işe sonradan giren Çin, nükleer çalışmalara başlangıç ile nükleer silaha ulaşma arasındaki süre bakımından diğer bütün devletleri açık ara geride bırakan bir performans sergiledi? Yazarın merkeze aldığı konu bu olmakla birlikte Londra merkezli olaylar, İngiliz devlet yapısı içindeki en üst düzey memur üzerinden gelişiyor ve istihbarat savaşlarının malzemesi haline gelen siyasi elitlerin uçuk cinsellik fantezilerinden ve Vietnam ormanlarından geçerek okuyucuyu sürprizlerle dolu sonuca adım adım yaklaştırıyor. Kitabı sağlam bir şekilde takip etmeyi mümkün kılan, tam da Edward Wilson’un, John le Carre ile en çok benzetildiği özelliği: karakterlerin diriliği ve empati kurmayı adeta zorunlu kılan psikolojik dünyaları.
Baltimore, Maryland’de doğan ve madalya ile taltif edildiği Vietnam savaşından sonrasında ordudan ve bir süre sonra da ABD vatandaşlığından ayrılarak İngiliz vatandaşlığına geçip dil öğretmenliği yapmak üzere Suffolk’a yerleşen Edward Wilson, burada aktif bir sendikacı, Sosyalist İşçi Partisi ve sendikaların öncülüğünde kurulan Anti-Nazi Birliği üyesi oldu. Bir süre Bremen’de tersane işçisi olarak çalıştı ve casusluk romanlarının önemli bir parçası olan Alman dili, yaşamı ve politikası hakkında bilgi edindi. 1997’den bu yana kendini tamamen yazmaya adadı. Devletin Adamı, Wilson’un 5. romanı.