Sovyetlerin Afganistan’ı işgali sırasında Afgan mücahitlerini destekleyen ABD, radikal İslam’ın tohumlarını da atmıştı. Komünizm tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra bu tohumlar giderek yeşerdi ve tüm Ortadoğu’yu sardı. Artık Radikal İslam, Müslüman ülkelerin çoğunda iktidarları tehdit eden bir konuma gelmişti. Plan kusursuz işliyordu. Böylece Ortadoğu istikrasızlığını koruyacak ve emperyalist ülkeler de istediklerini almakta zorlanmayacaktı. Amaç, Hazar Denizi bölgesi petrol kaynaklarına ulaşmaktı. Bu bölge Irak’tan Kazakistan’a kadar geniş bir bölgeyi kapsıyordu.
Öte yandan Saddam yönetimindeki Irak da istikrarını hâlâ koruyordu. Böylece projenin ilk adımı olarak Irak ve Afganistan işgal edildi. Ardından “Arap Baharı” ile diğer Arap ülkelerindeki rejimler yeniden düzenlendi ve “kontrolden çıkmış” olan Libya, kanlı bir içsavaşla yeniden “kontrol altına” alındı. En sonunda da Suriye’de içsavaş çıkartılarak, bölge istikrarsızlığa boğuldu.
İslam dünyasında diğerlerinden ayrı bir ada gibi duran Türkiye ise, Batılı anlamda tek demokratik ülkeydi ve ekonomisi giderek büyüyordu. Ayrıca, soğuk savaş dönemindeki askeri-stratejik önemini de yitirmişti. Nasılsa “komünizm tehlikesi” bir daha geri dönmemecesine ortadan kalkmıştı. Türkiye’nin laik-demokratik bir ülke olarak kalmasının pek bir önemi yoktu. Bir ılımlı İslam ülkesi olarak da diğer Müslüman ülkelere bir “model” oluşturabilirdi.