22 yaşında, ince, sıska bir genç kız bir elinde bavulu, yüreğinde kocaman hayalleri ve idealleriyle ilk dersine girdi. Derse girdiğimde kalbim yerinden çıkacak gibiydi, bacaklarımın titremesine engel olamıyordum. Çünkü en büyük hayalim gerçekleşmişti; öğretmen olmuştum ve hep bir köy okulunda çalışmak isterdim, o da olmuştu. İlk dersim orta birinci sınıf öğrencilerineydi.
O minicik eller parmak kaldırıp “Öğretmenim” dediğinde sanki çocuğu yeni konuşmaya başlayan bir annenin heyecanı ve mutluluğunu hissediyordum, içime ılık ılık bir şeyler akıyordu ve içimden “Ben senin öğretmenim diyen dillerini yerim!” demiştim. Hepsini tek tek kucağıma alıp sarmak istiyordum.