...*Evet, şimdi sakince biraz bekleyelim* diye mırıldanan Ferit, bu işte yalnız olduğu ve arkadaşlarından ayrı düştüğü için kalbi biraz buruktu. Ama yine de onlara hak vermiyor değildi. Öyle ki doğabilecek tehlikenin kendisi de son derece farkındaydı. O yüzden de onlara kızamıyordu ama hayıflanmayı da bırakmıyordu.
*Hah!* dedi yeni bir homurtuyla ve devam etti;
*Yine de ikisi de ödlek tavuk! Ona kalsa benim korkup tırsmam lazım, kaldı ki çocukluğum cezaevi ziyaretlerinde geçti.*...
...Ferit böyle derin düşüncelere dalmışken aniden bir ses duyunca birden irkildi. Uzattığı ayaklarını karnına doğru çekti ve vücudunu iyice küçülterek kürsünün arkasına doğru fark edilmemeyi umarak iyice sindi. İstemediği halde vücudu titriyor, kalbi küt küt çarpıyordu. Ayak sesleri artık iyice yakına gelmişti ki...
... *Beni tuttukları yerin adı neydi biliyor musunuz?*
*Neydi!* yine ikili aynı anda sormuştu.
*Decebalus`tu.*
Duydukları isim hem Barış`ın hemde Ferit`in gözlerini kocaman yapmaya yetmişti.
*Hani Elif’le Haydut kılıklının...* dedi Ferit, devamını getirememişti.
*Ya evet, Elif’le Haydut kılıklının birlikte gitmek için randevulaştığı yer...*...