- Neden korkayım? Artık, yaşamaktan bile korkmuyorum. Çünkü yaşamak, ölümden daha korkunç… Şu korku çok fena, hem çok muzır bir şey… İnsanların bütün korktukları başlarına geliyor… Hastalık, yalnızlık, her şey, her şey… Hiçbir şeyden korkmayanı, ne tehdit edebilir…
- Sizi tanımıyorum!
- Ben, sizleri, hepinizi çok iyi tanıyorum. Ovayı, aşağıları görmek için, dağa, yükseklere çıkmak lazım… Dağ başına çıktığınız vakit, gözleriniz kararıyor; başınız dönüyor… Dağ rüzgarları, insanın soluklarını kesiyor ve bir deniz gibi tutuyor… Buna alışıyorsunuz ve işte o zaman, merdivenden inerken gözleri kararan sinirli şehir insanı olmaktan kurtuluyorsunuz…
Suadiye plajının önünden geçerlerken Melike, yol kenarına attığı kanlı mendili düşündü ve kahkaha ile güldü:
Ziya, yine hayretini gizleyememişti:
- Ne kadar şensiniz!
- Hayata karşı kuvvetli olmak lazım… Siz de gülünüz!